BENİM DE SÖYLEYECEK BİRŞEYLERİM VAR...

ANASAYFA

PROFİL

CV

FOTOĞRAFLARIM

VİDEOLARIM

YAZDIKLARIM

ÇİZDİKLERİM

İLETİŞİM


Resim Yüklenemedi...



Boğaz Balığı

Kendimi bildim bileli Boğaz’da balık tutarım. Her sezonun kendine göre balığı vardır. Her balığın da kendine göre bir tutuş biçimi. İstavriti çapari ile tutarsın, lüferi zokaya yem takarak, izmariti ise siyah iğnelerden yapılan oltaya midye takarak tutarsın.

İşte bu yaşıma kadar boğazda tuttuğum bütün balıkların listesi:

 

İstavrit:

Çapariyle (yani martı tüyünün iğnelere bağlanmasıyla yapılan) olta ile tutulur. Tutması kolay değildir, olta aşağı doğru indirilirken misina tutularak durdurulur ve kol bir yukarı kaldırılarak balıkların dikkati çekilir. Oltanın durumuna göre bir çekişte 10 iğnenin 10’u da dolu olarak gelebileceği gibi tek bir balık da çekilebilir. Boyları yaklaşık 10cm civarındadır. Küçüklerine “kıraça” denir. Kızartması leziz olur. Boğaza mahsus bir balıktır. Genelde ilkbahar sonunda başlar ve yaz dönemi boyunca tutulabilir. Vakti zamanında lisedeyken 3 sabah üst üste erkenden istavrite çıkarak toplamda 30 kişilik balık tutmuşluğum vardır.

 

İzmarit:

İstavrit’e göre biraz daha büyükdür ama çok da büyük bir balık değildir. Siyah iğnelerden yapılan 3 – 4 iğnelik oltalarla tutulur. Dibe yakın yerlerde dolaşır. Önceden çıkartılan ve güneş de kurutulan midyeler yem olarak iğnelere takılır. Kurutmanın sebebi de midyenin iğneye daha rahat takılabilmesi. Boyları 10cm’den biraz daha büyüktür. Izgarası çok güzel olur.

 

Çinakop  - Sarıkanat – Lüfer:

En güzel balık familyasından (Lüfer familyasından) gelir. Defneyaprağı < Çinakop < Sarıkanat < Lüfer < Kofana şeklinde sıralanırlar. Çinakoplar genelde 15-18cm aralığındadır, Sarıkanatlar 18-25cm aralığında Lüferlerde 25-35cm, Kofana ise 35cm’den büyük olanlardır. Yemli olarak veya çapari ile tutulur. İstavrit çaparilerine benzeyen çaparilerle, tabii bu sefer iğnelerde balığın boyuna bağlı olarak daha büyük iğneler, istavritteki hareketlere benzeyen bir senkronla tutulur. Çapariye gündüz vakitlerinde gelir. Geceleri ise yemli olarak tutulur. Canlı yem olarak istavrit kullanılır. Filetosu çıkarılan istavrit zoka takılarak olta denize bırakılır ve kulaç sayılarak balığın olduğu yere inilir. Lüksler yakılmış, iki yandan sandalın kenarlarına asılmıştır. Mataralarda sıcak çaylar ve sandviçler hazır bir şekilde balığa çıkılır. Zaten rüzgar en aza inmiş, evlerin ışıkları yanmış, dalgalar durulmuştur. Bir taraftan deniz ve uzaktan geçen gemilerin sesleri dinlenir, bir taraftan muhabbet edilir sakin sakin. Zaman zaman eskiler anılır, zaman zaman da günün futbol ve politikası konuşulur. Bu balığı tutarken yaşadığım huzuru başka çok az şeyde yaşadım. Ekim sonu Kasım başı gibi sezonu başlar. Izgarası yapılır. Kişisel olarak benim yemekten en zevk aldığım balık budur. Lüfer’e “Padişah Balığı” da denir, hatta Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetme sebeplerinden biri de bu balığın Boğaz’da olmasıdır diye de anlatır eski balıkçılar.

Lufere_Cikarken

(Dedim ya, kendimi bildim bileli balığa çıkarım Boğaz'da. İşte çok eskilerden bir fotoğraf, lüfere çıkmak üzereyken...)

 

İskorpit:

Dikkat edin bu balık çarpar. Dipde yaşar bu balık. Diyelim ki lüfere çıktınız ama kulaçları sayarak dibe inerken fazla indiniz. Diplere yaklaştı zoka, ama bunun farkında değilsiniz. Birden balık vurur ve lüfer çekiyorum heyecanıyla olta toplanmaya başlanır. Ama oltayı çekerken zokanın ucundakinin lüfer olmadığı anlaşılır. Ağırlık vardır, ama oltanın ucunda bir hareket yoktur. Halbuki o lüfer olsa olta hem ağırdır hem de balık aşağıda iskorpit gibi hareketsiz durmadığı için ufak ufak aşağı çeker. Olur da bu balığı çekerseniz öyle balığı avucunun içine alıp da çıkartmak olmaz çünkü sırt dikenleri çarpar. Ben bu balığı oltadan çıkarmayı öğrenene kadar çeşitli evrelerden geçtim, ilk başlarda çektiğim balığı direk dayıma uzatırdım çıkarsın diye zokadan, sonralarında kerpetenle balığın ağzından tutup elimi değdirmeden zokayı çıkardım, daha sonrasında da öğrendim balığı çıkarmayı. Misinayı bir elimizle tutarken boştaki diğer elimizin başparmağını balığın ağzından içeri sokarak balık işaret parmağın üst kısmıyla başparmak arasında tutulur ve dikkatlice zoka balığın ağzından çıkarılır. Çok kalın derisi vardır ve ayıklaması zordur. Hatta öldükten sonra ayıklanırken bile dikenlerine değilirse çarpar. O kalın derinin altından bembeyaz bir et çıkar. Çorbası tavsiye edilir. Duyduğum kadarıyla kızartması da güzel olurmuş.

 

Kolyos:

Hayatım boyunca sadece bir kere tuttum bu balığı Boğaz’da. Uskumruya benzeyen bir balıktır. Deniz anası yer. Çapari ile tutmuştuk. Sandalın içini balık pulu ve deniz anası kaplamıştı. Bu kolyos akınında bayağı bir yakalamıştık.

 

Sardalya:

İstavrit tutmaya çıktığım zamanlarda çapariye ara sıra sardalya geldiği de olmuştur. Pulları kalındır. Boy olarak istavrit boylarında, hatta ondan biraz daha büyüktür. Kızartması yapılabilir ama asıl asma yaprağında yapılırsa güzel olur.

 

 

 

Tekir:

Barbunyanın küçüğüdür. İsteyerek yakalamışlığım yoktur. İstavrite çıktığımda nadiren oltaya tekirde gelir. Yukarı çıkarken oltanın etrafında döne döne yukarı çıktığı için çapariyi bozar. Yakaladığım gibi denize atışım bir olmuştur hep.

 

Bu yukarıdakiler benim tuttuğum balıklar. Ama dayımların palamut, torik hatta köpekbalığı tutmuşlukları bile vardır Boğaz'da.

Boğazın balığı gibisi yoktur. Tabii kendi tuttuğun balığı yemesi gibisi de yoktur. Bak şimdi balık yiyesim geldi.  Haftasonu gelsin de bir balık yapalım...

 

Yorumlar:

Onur Gunday tarafından yapılan yorumun tarihi: 4/1/2012 2:23:13 AM
Burak cok kucuk Yastan Beri balik ve balikcilik konusunda buyuklerimizden ve ozellikle dayisindan cok sey ogrendi ve su an bizim yaslarimizda herhalde onun kadar cesitli balik tutmayi ticari balikcilar bile bilmiyorlardir. Okumak Bir zevkti bunlari.


Alev Germeç tarafından yapılan yorumun tarihi: 3/27/2012 10:50:27 AM
Dayısı Burak küçücükken ona aldığı balık kıyafetleri ve büyük bir adam ciddiyeti ile onunla balığa çıkardı.Ve sonunda oda her yalı çocuğu gibi iyi bir balıkçı oldu. Ve ben de bu yazdıklarını okuyunca çok gururlandım.


Hande Alpay tarafından yapılan yorumun tarihi: 9/18/2011 1:48:40 PM
Boğazın balığı o kadat lezzetlidir ki akşam 23:30 da kızartması dahi yense mideye dokunmaz